ORTAYA KARIŞIK

 

Bugün ‘Zeytin Ağacı’ diye bir dizi izledim. Bir sürü şey anlatmak isteyen bir dizi aslında. Hayatımızda verdiğimiz kararların, seçtiğimiz yolların, vardığımız sonuçların bir şekilde geçmişimizle bağlantılı olduğunu söylüyor. Belki hiç bilmediğimiz geçmişimizle belki de bildiklerimizle. Eğer bu doğruysa mesela benim kaderimi hangi atamın kaderi etkiliyor acaba. Ben sadece 2 kuşak üstümü biliyorum ama daha öncesi kim bilir neler yaşadı. Nasıl bir hayatları vardı, nelerle mücadele etmek zorunda kaldılar, nelere boyun eğip neleri başardılar ve nasıl öldüler? Keşke bunları dizideki gibi öğrenme şansım olsaydı. Bazen insan bok gibi giden hayatını bir şeye bağlamak istiyor. Mesela benim bu dengesizliğim acaba kimden geldi bana? Hayatım için bir gün güzel derken diğer gün bok gibi diyebiliyorum. Hayatımı hiç anlık yaşamayıp hatta bundan biraz şikayetçi olsam da hayatımın gidişatının bok gibi ya da güzel olduğuna hep anlık karar veriyorum. Bu bile benim kaderimi etkiliyor olabilir. Bir de bu ara kendimi hiç olmadığım kadar yalnız hissediyorum. Annem yanımda yokken hep bir tık öyle hissederim zaten. Şuan annem başka yerde babam başka yerde kardeşim şuan ergenliğin zirvesinde olduğu için onu da başka yerde sayıyorum zaten. Arkadaşlarıma gelirsek zaten çok fazla arkadaşım yok benim. Olanlarla da ne biliyim işte. En yakınımla yakın hissetmiyorum artık. Sadece hayatıma birileri giriyor belli bir zaman orada duruyor ve sanki süresi dolunca da dalganın geri çekilmesi gibi yavaş yavaş çıkıyor hayatımdan. Çıkmasa da duruyor işte ora uzakta bir yerde. Kimsenin bana bir faydası yok şu ara. Ailem dışında tabi. Onlar benim bu hayattaki tek varlığım. Hiçbir zaman o dizilerdeki, filmlerdeki, kitaplardaki hadi onları da geçtim çevremdeki insanların arkadaş ortamları gibi bir ortamım olmadı. Bu konudaki problem bende mi bilmiyorum. Bendeyse problem ne onu da bilmiyorum. Nasıl düzeltirim onu da bilmiyorum yani kısaca bu ara pek de bir şey bilmiyorum. Gelişine yaşıyorum. Beni heyecanlandıran neredeyse hiçbir şey yok diyebilirim. Ama bu dönemi bir geçiş dönemi diye adlandırmak istiyorum. Bundan öncesinde çok bunaldığım dönemler oldu. Bundan sonrası için de bu durgun dönem mutluluğa geçiş dönemi olsun. Yarın evimdeki son günüm. Yeni bir hafta başladığı zaman şehir değiştirmiş olmam lazım. Bu konuda artık beni üzen tek şey tek başıma valizimi hazırlayıp çıkmam olacak. Evden tek başıma kapıyı çekip çıkıcam. Veda edenim yok maalesef. Bu konuyu kendi içimde çok abarttığımı düşünüyorum bazen ama ne yapabilirim böyle hissediyorum. E burası da hissettiklerimi yazmak için var. Bu ara çok dilek diliyorum ve dua ediyorum. Ne diliyorsun diye sorunca kendime valla ben de bilmiyorum. Eskiden olsa hep çok güzel bir aşk falan dilerdim. Artık sadece bu yılım musmutlu geçsin diyorum. Aşk, arkadaşlık, aile, okul hepsi içinde. Yalnız kalırsam da yalnız da çok mutlu olabileyim. Tek bir dileğim var mutlu olayım yeter yani kısaca. Şimdi aşk deyince aklıma geldi buraya da yazmak istedim bir anda. Geçenlerde yakın bir arkadaşım bana benim aşk hayatımla ilgili bir şey dedi ve gerçekten kırıldım ona. Tabi bunu ona söylemedim ben insanlara pek ‘ben sana kırıldım sen beni üzdün’ gibi şeyler söyleyemiyorum maalesef. Söylesem belki her şey daha kolay olurdu zaten. Neyse önce kendi aşk durumumu yazayım buraya sonra da onun cümlesini. Belirli bir aşk hayatım var diyemem birini sevmiyorum, aşık değilim hiç de aşık olmadım. Bunun olmasını istiyorum evet ama bunu zorla yapamam herhalde. Hep flörtlerim oldu ama hiçbirini bir ilişkiye taşımadım çünkü gerçekten sevmediğim birinin elini tutmak ya da onunla öpüşmek falan istemiyorum. İçim kaldırmıyor yani bunun garip olan bir tarafı yok benim fikrime göre. Dolayısıyla hiç ciddi bir ilişkim ve sevgilim olmadı bundan önce. O arkadaşımın da aşk hayatı benimkinin tam tersi. Her sevgilisini hayatının merkezi yapar her sevgilisiyle her şeyi yaşar ve hepsi için de şuana kadar kendini deli gibi hırpaladığına ben net şahidim. Valla bana göre de bu yanlış. Neyse geçenlerde bana dedi ki ’19 yaşına geldin hala ciddi bir ilişkin olmadı. Bu büyük bir sorun bence bir uzmanla görüş’ gibi bir şeyler söyledi. Ya benim daha öncesinde bir kalp kırıklığım olmadı, bir aldatılma, terkedilme mevzum yok, ailemde bir sorun yaşanmadı bir travmam yok yani kısaca. Gidip uzmana ne demem gerekiyor yani ‘benim arkadaşım sevgilim olmadığı için psikoloğa gözükmem gerektiğini ve problemli olabileceğimi düşündü de o yüzden geldim’ mi demeliyim mesela. Bunları keşke o sırada ona söyleseydim ama sohbet arasında böyle bir şey diyeceğini beklemediğim için bir şey diyemedim o an biraz şok oldum çünkü. Buradan biraz arkasından konuşmuş gibi oldu ama burası benim günlüğüm değil mi her şeyi yazabilirim buraya. Gelip burayı bulup okuyacak hali yok zaten. Eğer bir gün okursan da ağlayarak günlüğüne yazmış de geç, çok takılma. Ya arkadaşım benim aşkla bir problemim yok ki şuan. Gerçekten öyle bir derdim yok yani en son sırada o benim için bu ara. Bir gün biriyle tanışırım işte bu derim o da öyle derse samanlık seyran olur zaten. Ha demezse o zaman dediğin gibi uzmanla görüşürüm belki. Annem hep der ki ‘kalbini hayatında kısa süre yer kaplayacak insanlar için yorma. Aşık olacağın kişiyi gördüğün zaman zaten onun o kişi olduğunu anlayacaksın.’ Anne sözü dinliyorum ben. Hep dinlerim zaten. Bence siz de canım arkadaşlarım – okumayacaksınız şuan zaten okumayın da ama belki bir gün ölürsem falan okuma şansınız olur diye söylüyorum- kalbinizi yormayın. Daldan dala olmaz bu işler. Gençliğini yaşamak pek de böyle bir şey değil. Karşı cinse bağımlı hale gelmeyin sonra onları kaybedince yoksunluk krizine girer gibi başkasını arıyorsunuz hemen. Yaşamadım ama aşk dediğimiz şeyin böyle bir şey olmadığına eminim. Aşk dediğim şey kuvvetli bir sevgi saygı ve sadakat üçlüsü. Merhamette var ama onun aşkta değil de karşıdaki insanın içinde olması lazım. Sadece sana değil herkese merhametli olması lazım. Bunu açıklıyorum çünkü arkadaşlarımın arasında aşktan nasibini almış ve onun bir hastalık olduğunu düşünen kişiler var. Sizin dediğiniz şey zaten hastalık, aşk değil. Tabi güzellik gibi aşk da göreceliyse bilemem. Benim aşkım bu. Bir söz okumuştum ya bir yerde. ‘Aşk karşınızdaki insana sizi mahvetme yetkisini verip sizi mahvetmeyeceğine inanmaktır’ gibi bir şeydi. Ana fikir buydu en azından. Ben işte beni mahvetmeyeceğine inanacağım kişiyi bekliyorum. Siz bu yetkiyi herkese veriyorsunuz. Bu yetkiyi herkese verirseniz asıl vermeniz gereken kişiyle karşılaştığınızda sizi mahvetmeyeceğine inanamazsınız. Çünkü öncekiler çoktan o inancınızı kırmış olur. Neyse yeter bu kadar aşk doktorluğu. Bugün baya bir konudan konuya atladım. Buradan kaderi kaderimi etkileyen bütün atalarıma rahmet diliyorum. E tabi diğerlerine de. Bir daha anca Ankara’da yazarım herhalde. Görüşürüz canım evim. Ve annecim seni çok özledim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYATIN AKIŞI

UZUN ZAMAN SONRA BEN VE DERTLERİM